![]()
Eyyüp AZLAL
eyyupazlal@hotmail.com
EDEBİYAT MI MÜZE Mİ KÜTÜPHANE Mİ
21/07/2011 Kültür ve Turizm bakanlığının son günlerde bir projesi sessiz sedasız hayata geçiriliyor. “Edebiyat Müze Kütüphaneleri” projesi gerçek anlamıyla hayata geçirildiğinde de ses verecek mi? İşte yazımızda bu sorunun cevabını arayacağız. Bakanlık yetkililerinin söylediğine göre, yöre insanlarının edebî ve kültürel ortamlar yaratabilecekleri, çaylarını, kahvelerini yudumlayarak sohbet edebilecekleri, edebî toplantılar düzenleyebilecekleri bu mekânlar, aynı zamanda birer edebiyat kahvesi olarak da tasarlanacakmış. Yazar ve şairler, buralarda okuyucularıyla buluşarak kitaplarını imzalayabilecek, üniversitelerin edebiyat bölümlerinde ders veren öğretim üyeleri bazı derslerini isterlerse buralarda verebileceği “Edebiyat Müze Kütüphaneleri” projesi aslında benim gibi birinin hayal ettiği bir şeydir. Bu hayalimle “Benim Kütüphanelerim” adlı yazı dizisi için İstanbul’daki kütüphaneleri gezerken ilk durağım Vefa semtindeki vefalı bir zatın kurduğu Atıf Efendi kütüphanesini gezmek ve orada inceleme yapmaktı. Gittiğim de saat 16.30 Cuma günü idi. Ve kütüphane kapalıydı. Arşiv için kütüphanenin dışından da iki kare fotoğraf çektim, sonra kaldığım misafirhaneye geldiğimde fotoğraflara bir de bilgisayardan bakma ihtiyacı hissettim. Her bir kapısı ayrı bir yüz yıldan, her bir penceresi ayrı ham maddeden, iğreti bir bayrak direği, dalgalanan bayrak duvara çarpıyor, eski mazimizden muştu getirmiyor. Bu tarihi mekan mekan metruk bir yer haline getirilmiş. Yola sürekli malzeme dökülerek kapılar altta kalmış. Kütüphane içindeki yazma eserlerin mikrofilmleri taranmış, Süleymaniye kütüphanesine bırakılmış ama bu mekan kütüphane mekanı olarak kullanılmayacak mı. Hiç mi bir yazar gelip orada okuyucularıyla buluşmayacak, bir çay sohbeti yapmayacak. Hiç mi bir araştırmacı orada araştırma yapmayacak. Hele Süleymaniye kütüphanesi içler acısı, 80 bin yazma eseri var. Çevredeki dört beş kütüphane daha bağlanmış oraya. Üstte bıyık altta sakal olayı yani. Bakanlıktan umudumu yitiren biri olarak Fatih belediyesinin “Süleymaniye’yi Kurtaralım” projesi ile bu kütüphane de kurtarılabilir mi bilemiyorum. Bildiğim bir şey Süleymaniye’yi kurtaran Fatih belediyesi Atıf Efendi kütüphanesine de el atsa burayı da kurtaracak. Gönülleri de fethedecek, Vefa semti de kurtulacak. Neden mi diyeceksiniz. Bu gün İstanbul büyükşehir belediyesinin elinde olan “Atatürk kitaplığı Türkiye’nin kalbi olan “Milli Kütüphane’den” daha iyi hizmet veriyor. Bugün Diyanet Vakfının elinde olan İSAM Kütüphanesi “Milli Kütüphane”yi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Üniversite kütüphanelerini çoktandır geride bırakmış, Avrupa kütüphaneleriyle yarışıyor, Yine Vefa’da meskûn Bilim Sanat kütüphanesi üniversiteli gençlerin hayat damarını oluşturuyor. Sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar burayı kullanan gençler Atıf Efendi’den ziyade BİSAV kütüphanesinden faydalanıyor. Burada konu sıcakken ve yıllarca kütüphanelerle içli dışlı ben bu işin bir “fiction” yani kurgu olduğunu söylemeliyim. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz derler. Aynaya bakacağız, istanbul’un göbeğinde kütüphaneler böyleyken Anadolu’da kütüphanelerin halini siz tahmin edebilirsiniz. Kitap var, kitabı okuyucuya ulaştıracak nitelikli elaman yok. Kütüphanecilik bölümleri mezunları işsizler ordusuna çoktan katılmış durumda. İş Kur’dan iş bekliyorlar, ya orman işçisi olmak ya da kömür ocaklarında, taş ocaklarında ekmeğini taştan çıkarmak için. Kütüphanelerde ise hizmetli olmadığı için temizlik, hijyenden bahsedemeyiz. Memur yok, uzman yok, kütüphaneci yok. Bunlar olmadığı için haliyle araştırma yapmak için kütüphaneye giden öğrenci, öğretmen ve araştırmacılar başka mekânlar arama yoluna giriyorlar. Bu işi Milli Eğitim bakanlığı çoktan çözmüş durumda. Hemen her okulda bir kütüphane kuran bakanlık, bize 1967 öncesi Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan kütüphanelerin neden kültür bakanlığına bağlandığı sorusunu akla getiriyor. Kültürlenmek adına kitap okumak, sinemaya, tiyatroya gitmek bizde muasır medeniyet seviyesi olarak algılandığından kitap işi Milli Eğitimden alınıp Kültür bakanlığına bağlandı. Bu yetmezmiş gibi Kültür bakanlığına deniz ve kum adına Turizm bakanlığı da bağlanmasın mı? Artık fenomeni tamamen unutuldu. Ya da önem sırası olarak arka sıralara atıldı. Oysa bir zamanlar bir yayınevinin sloganı olan “Bütün kitaplar gerçek olan bir kitabın okunması içindir.” Sözü unutulmuş oldu. Oysa biz gerçek olan bir kitabın kavline göre hareket eden bir hareketin sözcüleriyiz. İyi niyet adına “Edebiyat Müze Kütüphanesi” işine en çok sevinen ve bu konuda sessizliğini bozan kişi Beşir Ayvazoğlu, geçenlerde konuyla ilgili köşesinde bir yazı kaleme almıştı. Sayın Ayvazoğlu, yetmişli yılları hatırlayarak bugün atılan adımlara bakılarak bizim söylemimizin dışında bir açıyla olaya yaklaşmış. Ayvazoğlu yazısında kısaca şunu diyordu. “Ankara'da, 1970'lerin sonlarında genç yazarlar olarak Türkiye Yazarlar Birliği'ni kurduğumuz günlerde, ilk kararlarımızdan biri, her yıl 12 Mart'ta Taceddin Dergâhı'nı ziyaret etmekti. O yıllarda güya Mehmed Âkif Müzesi'ne dönüştürülen bu dergâhı ziyaret etmek için Hacettepe Üniversitesi'ne başvurmak gerekiyordu. İzin çıkacak, ziyaret günü şairin eşyalarını (tüfeği, kitapları vb.) sırtlayıp getiren görevli, "Bu ziyaret de nereden çıktı? Çabuk işinizi bitirin de çekip gidin kardeşim!" diyen asık bir suratla tepenize dikilecek, sonra hepsini geri götürecekti. Bu acayip müzede görevli kimse yoktu.”Ayvazoğlu bu iyi niyetini gittiği yurtdışında bir Müze kütüphane ziyaretinde neden bizim de böyle kurumlarımız yok diyor. “Ben de aynı hayreti tam on yıl önce gittiğim Kazan'da Tukay Müzesi'ni gezerken yaşadım. Abdullah Tukay'ın özel eşyaları, kitapları yazdığı gazete ve dergiler özenle sergilendiği gibi, özel düzenlemeler ve büyütülmüş fotoğraflarla hayatı anlatılıyor, yaşadığı şehirler ve mekânlar tanıtılıyordu. Müze müdürünün onu anlatırken nasıl heyecanlandığını görmeliydiniz. Aynı şair için çocukluğunu ve ilk gençliğini yaşadığı Kırlay ve Cayık'ta da müzeler varmış. Yirmi yedi yaşında hayata veda etmiş bir şair için üç müze... İnanılacak gibi değildi.” Kıymetli yazarın bu hatırasını okuduktan sonra evet bizde de olmalı böyle kurumlar diyorum kendi kendime ama böyle kurumların icraat noktasında bir resmî yapılanması şart. Bu bakan gittiğinde, başka bakan göreve başlar başlamaz ilk işi resmiye bindirilmemiş kurum ve eserlerin tasviyesi olur. Bu edebiyat müze kütüphanelerinin bir iyi tarafı Taceddin Dergahının restorasyonun yapılmış olması ve kısa zaman içinde buranın “Mehmed Akif Edebiyat Müze Kütüphanesi” adıyla hizmet veriyor olmasıdır. İnşallah Ankara’ya bu müzeyi ziyarete gittiğimizde sayın Ayvazoğlu’nu karşılayan bir görevli karşımıza çıkmaz da biz de Kültür bakanlığının bu yeni kurumları hakkında iyi niyetli olalım. Bakanlığın Ankara’daki bu müze kütüphanesi dışında Adana'nın Seyhan ilçesinde Karacaoğlan Edebiyat Müze Kütüphanesi, Diyarbakır'daki Ahmet Arif Edebiyat Müze Kütüphanesi açılmış durumda. Ayrıca Erzurum'da Erzurumlu Emrah, İzmir'de Attila İlhan, Trabzon'da Bedri Rahmi Eyüboğlu, İstanbul'da da Ahmet Hamdi Tanpınar adına düzenlenen edebiyat müze kütüphaneleri yakında açılıyor. Bu kurumların kurulduğu yerlerde, yöre insanlarının edebî ve kültürel ortamlar yaratabilecekleri, çaylarını, kahvelerini yudumlayarak sohbet edebilecekleri, edebî toplantılar düzenleyebilecekleri bu mekânlar, aynı zamanda birer edebiyat kahvesi olarak tasarlanmış. Yazar ve şairler, buralarda okuyucularıyla buluşarak kitaplarını imzalayabilecek, üniversitelerin edebiyat bölümlerinde ders veren öğretim üyeleri bazı derslerini isterlerse buralarda verebilecekler. Bütün bunları şimdilik bir hayal mertebesinde görmekle birlikte kültürümüze, sanat ve edebiyatımıza ciddi katkılarda bulunmuş şair ve yazarların unutulmaması için yaşadıkları mekânları koruma altına almak yahut onların adlarını taşıyan müzeler açarak kütüphane ve arşivlerinin dağılmasını önlemek, daha açık bir ifadeyle, bıraktıkları manevi mirası gelecek nesillere aktarmak ailelerine ve tabii daha çok da devlete düşen bir görevdir. Bu nedenle bu kurumların adını edebiyatsa edebiyat müze ise müze, kütüphane ise kütüphane olarak anılması ve altını çizdiğimiz anekdotların açıklığa kavuşması lazım. Eyyüp Azlal eyyupazlal@hotmail.com |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Yaşamak; Bir Ağaç Gibi Hür Bir Orman Kadar Gür - 06/06/2013 |
Yaşamak; Bir Ağaç Gibi Hür Bir Orman Kadar Gür |
Halepte Zaman - 15/02/2013 |
Halepte Zaman |
Urfa'da zaman ve mekan - 08/02/2013 |
Urfa'da zaman ve mekan |
Bursada Zaman - 08/02/2013 |
Bursada Zaman |
Urfa'dan Nabi Geçti - 15/12/2012 |
Urfa'dan Nabi Geçti |
Hepimizin Küçük bir Amerikası Var... - 06/05/2012 |
Hepimizin Küçük bir Amerikası Var... |
Ne Zaman Kibar Olacağız - 16/04/2012 |
Ne Zaman Kibar Olacağız |
Teşekkürler Pegasus - 03/03/2012 |
Teşekkürler Pegasus |
VİRANŞEHİRE SAĞLIK YÜKSEK OKULU - 19/02/2012 |
VİRANŞEHİRE SAĞLIK YÜKSEK OKULU |
![]() |