![]()
Eyyüp AZLAL
eyyupazlal@hotmail.com
Yirmi Sekiz Şubat’a Direndi Ama
07/03/2011 Yirmi Sekiz Şubat’a Direndi Yirmi Yedi Şubat’a Yenik Düştü
Ey ulu mabed, Sultan Fatih’ten kalan bir mahşeri kalabalığa ev sahipliği yapıyorsun. Beş yüz yıllık tarihinde nice tarihe şahitlik ediyorsun. Bilmem duvarlarının sesi olsaydı neler söylerdi bugüne değin… Sen ki Metin Yüksel’in şehadet’ine mekan oldun, şahit oldun.. Çınarın tomurcukları yere düştü. Şimdi de Erbakan Hocayı uğurluyorsun. Urfa’dan, Konya’dan,Van Çatak’dan, Diyarbekir’den gelenler oldu. Mekânın hınca hınç doldu. Fatih Camisinin minarelerinde yanık sesli müezzinlerin sesleri hüzünlü bulutların arasına karışıyordu. Martıların çığlıkları bir matem havasında Marmara’nın serin sularına karışıyordu. O gün kırgın tüm yaşanmışlıklar, Şanlı ordu, muhteşem Süleymanlar, dalgalı denizler oradaydı. Tüm sahiller, demirlenmiş rıhtımlar ve çelenklerin sararan yaprakları hercai savruluşları Erbakan hocanın gidişine ağlıyordu. Saklı sokaklarımın görünen zindanlarıydı bu manzara. Ve Hoca bu manzaradan Hakk’a yürüyordu. Asıl özgürlüğe. Bu özgürlükte ne kuru Şubat’ı ne de yirmi sekizi vardı. Ve bütün hesapları fazlasıyla ödenmişti bu dünyada giderken hocanın… Mevlana Celaleddin Rumî Hazretleri “Uğruna fedakârlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme!’’ diyordu. Oysa Erbakan hocamız bütün sevgilerin, sevdiği değerlerin uğruna fedakârlık yaptı. Onun en büyük sevgisi biz Anadolu çocuklarının da bu ülkeyi yönetmeye talibli olabilecek cesaretini verdi. Yine onun en büyük sevgisi olan “yaşlı annesine ekmek temin etmek için arabanın arkasında koşan çocuğu, bütün fakir fukaraları, aç kalanları, bunların karnının doymasına vesile olan kuruluşları kurmaktı. Yani İHH bu gün ülkemizin yüz akı. Anadolu’da yardım götürmediği yer kalmadı. Pakistan, Hindistan, Malezya, Haiti ve hocamızın gözyaşı olan Gazze… Hocanın İHH girişimi ülkemizde bir yankı bulmuştu. Ardından Deniz Feneri, Cansuyu, Kimse Yok mu ve ülkemizin bir çok yerinde kurulan yardım amaçlı vakıf ve dernekler bir hayır yarışı içinde çalışıyorlar. Hoca, bu çalışkan ve asil milletin tembelliğe itilmesine isyan edercesine bayrağı eline aldı. O sadece dini yaşama değil, tarih ve medeniyet değerlerimizin de yaşatılması için çok çaba saffetti. Onun belki siyasetin akışıyla bazı söylemleri belli kesimlerin abdestini kaçırtmış olabilir. Bir bilim adamı olarak kalsaydı da ülkemizin ilerlemesini sağlayabilir miydi sorusuna ben hayır diyeceğim. Çünkü siyaset onun için son seçenek olarak kalmıştı. Neden mi diyeceksiniz. Önce İTÜ’de asistan olarak girdiği yılın akabinde Almanya’ya gitti. Burada Achen Üniveristesinde çalıştı. Dizel motorlara püskürtme teknolojisiyle ilgili yazdığı üç tezle Dünya sanayi Deutz Motor Fabrikasına çağırıldı ve Leopar tanklarının motorlarını yapan fabrikaya başmühendis oldu. Daha sonra Türkiye’ye dönen Erbakan Hoca ağır sanayiye girişmiş. Burada önü tıkanınca önce Odalar Birliği yönetimine, sonra da siyasete atılmaya karar verdi. Pancar motorla ilgili sanayicilik yapması engellenen Erbakan, ithalatçılarla da anlaşamayınca, bu motorların ithalatının kota ile sınırlandırılmasını istedi. Erbakan Hoca, motor ithalatındaki kotaları belirleyen Odalar Birliği’nin yönetimine girmeye karar verdi. Böylece Erbakan’ın TOBB macerası başladı. TOBB’dan haksız bir şekilde uzaklaştırılan Erbakan, Adalet Partisi’ne girme isteği de reddedilince 1967’de Konya’dan Milli Görüş hareketinin başlatma kararı aldı. Erbakan, uzun istişarelerden sonra 24 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Bu gün otomobil ve uçak ve diğer ağır vasıtalar için dış devletlere ve onların şirketlerine ne kadar para ödediğimizi bilsek. Neden bazı kesimlerin Erbakan Hocayı irticacı diye önünü kesmeye çalıştıklarını öğrenebiliriz. Halbuki gerici olan kendileri, mutaassıp olan kendileridir. Daha yeni yeni artık yerli otomobili üretelim diye cılız temenniler yapılıyor. Evet yol medeniyettir ama yolda giden bir yerli arabamız olsaydı muasır medeniyet seviyesine ulaşmaz mıydık? Uçan bir yerli uçağımız olsaydı ne olurdu. Biz bu olayların elli yıl öncesinde tam yapılacakken Parti’yi kurmak bir son seçenek olduğunu söylemiş idik. Bununla beraber itilmişlerin, kenara bırakılmışların, garip gurebânın umudu olmuştur. Onun Konya’dan başlattığı şahlanış Ülkenin ta doğusunda Urfa’da ve Van’da yankı bulmuş. Bu iki vilayetin belediye başkanlığını kazanmıştı hareketi. Daha sonra Maraş, Sivas, Konya bu kervana katılmıştı. Hocanın İslam davasına bakışı onu yorucu ve ispatı lüzumlu olan bir yola sevk etmiştir. Nedir bu ispatı lüzumlu yol. Birileri ülkemizde camilerimiz açık, herkes namaz kılıyor. Peki ne istiyor bu adamlar dediğinde belki çoğumuz cevap veremeyebiliriz. Ama hocanın cevabı şu örnekte mündemiçtir. “Avcılar güzel bir kuş avladıkları vakit, onu muhafaza etmek isterler. Renkli güzel, kaybolmasın. Ne yaparlar? İçini temizlerler ve saman doldururlar. Misafir odasının başköşesine koyarlar. Okullarda, müzelerde vardır. Saman dolu bir kuş gösterdi… Dedi ki camiler açık değil mi, bu kuşun gözü yok mu? Var. Gagası yok mu? Var. Kulağı yok mu? Var. Kuyruğu yok mu? Var Kanadı yok mu? Var. Ne istiyormuş? Tek kelime ile: Biz bu kuşun canlısını istiyoruz. Saman dolusunu değil. Bu söz bugün daha büyük bir önem kesb ediyor.” Hoca Yirmi Sekiz Şubat’a gelinceye kadar bu ülke için, bütün dünyada ki Müslümanlar için çok çile çekti. D-8’ler ve daha başka nice projeler hep onun hayaliydi. Doktorların kırk yıl önce teşhis ettiği kalp yetmezliği vardı onda. Ama Hoca yirmi sekiz şubata direndi günü geldiği zaman da yirmi yedi şubata yenik düştü. Bahara varmadan, Erguvan kokularını, gül kokularını koklamadan. Artık o da her yolcunun dünyadaki son durağındadır. Merhum Erdem Beyazıt ağabeyimiz ondan önce gitti ama şiiri Erbakan hocamızı uğurlamıştı. Onlar gittiler, Giderken bir muştu gibiydiler. Biz de hocamızın ardından şu sözü söylemeliyiz. Yine Erdem ağabeyimizi hatırlayarak: Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm..
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Yaşamak; Bir Ağaç Gibi Hür Bir Orman Kadar Gür - 06/06/2013 |
Yaşamak; Bir Ağaç Gibi Hür Bir Orman Kadar Gür |
Halepte Zaman - 15/02/2013 |
Halepte Zaman |
Bursada Zaman - 08/02/2013 |
Bursada Zaman |
Urfa'da zaman ve mekan - 08/02/2013 |
Urfa'da zaman ve mekan |
Urfa'dan Nabi Geçti - 15/12/2012 |
Urfa'dan Nabi Geçti |
Hepimizin Küçük bir Amerikası Var... - 06/05/2012 |
Hepimizin Küçük bir Amerikası Var... |
Ne Zaman Kibar Olacağız - 16/04/2012 |
Ne Zaman Kibar Olacağız |
Teşekkürler Pegasus - 03/03/2012 |
Teşekkürler Pegasus |
VİRANŞEHİRE SAĞLIK YÜKSEK OKULU - 19/02/2012 |
VİRANŞEHİRE SAĞLIK YÜKSEK OKULU |
![]() |